Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Var mısınız?

Yeni yıla giriyoruz, herkeste bir telaş, acelelik, yenilik... Yeni yıla girerken birşeylerin rafklı olmasını isteyenimiz oldukça fazla. Var mısınız biz de yeni yıla girerken kendimizi tazeleyelim. Var mısınız? İçimizdeki önyargıları bir tarafa bırakarak başlayalım işe. En az kendi mutluluğumuz kadar başkalarının mutluluğu için çalışalım. Kötüye götüren düşüncelerden arınmak için çalışalım. Kin nefret duygularından uzak duralım. Etrafımızdaki insanlar tarafından -emin- insan olarak tanınalım. İçimiz nasılsa dışımızla da öyle olalım. Sosyal olalım; arkadaşlarımızı akrabakalımızı ziyaret edelim. Etkinliklere, toplantılara, sohbetlere katılalım. Etkin olalım; dernek ve kuruluşlarda etkin rol oynayalım. pasif ve durağan olmaktan uzak hızlı bir hayat yaşayalım. Duyarlı Olalım; etrafımızda oluğ bitene gözlerimizi kapamayalım, kulaklarımızı tıkamayalım. Unutmayalım ki bu dünyada hepimiz için, kendimize haksızlık etmeyelim. Trafikte Dikkatli Olalım; Aşırı hızdan, kırmızı ışık ihlalinden

Köprübaşı Türkçesi

Yöremiz bir Karadeniz yöresi olduğu için kullandığımız şive de bunun bir parçası olmuştur. Kullandığımız dilimiz zengin bir coğrafyanın zengin bir kültürün ifadesidir. Burada Şive, Ağız kelimelerini kısaca anlatmakta fayda vardır bu farkı bilmemiz gerekiyor. Bazı söyleyişlermiz şive bazıları da ağızdır. Ağız Ağız, bir şive içinde oluşan, ses ve söyleyiş değişikliklerine dayanan küçük kollara, bir ülkenin çeşitli bölge, il veya ilçelerinin sözcükleri söyleyiş bakımından birbirinden ayrı olan konuşmalarına verilen ad. Aksan. Örneğin; Ege Ağzı'nda genellikle "biliyorum" sözcüğü yerine "biliyom" kullanılır. Günlük kullanımda şive ile ağız birbirine karıştırılmaktadır. Oysa ağız, tanımda da görüldüğü gibi, şive içinde ele alınmaktadır. Somut bir örnek vermek gerekirse, Türkiye Türkçesi bir şivenin, Konya ağzı ise, bu Türkçe içinde, bir bölgede görülen söyleyiş farklarının adıdır. Söyleyiş farkları da salt bölgeler ya da kentler arasında görülmez. Köyler arasında

Adam Gibi Adam Olmak...

Bugün Fatih Kent Konseyi toplantısına gözlemci olarak katıldım. Kent Konseyleri ne işe yarar diye çok düşünmüşümdür. Bu toplantıda aklımdaki sorulara cevaplar bulmaya çalıştım, çoğu olumlu sonuçlar olsa da aralarına sıkışan olumsuz sonuçlar da çıkardım. Bir muhtar naylon poşetin zararlı olduğunu anlatmak için kendine bir sponsor bularak bez torba/poşet yapmış. Bütün katılımcılara birer tane örnek olarak verdi. Naylon poşetler gerçekten çok tehlikeli, doğada yüzlerce sene erimiyorlar. Bu hassasiyetinden dolayı bu muhtarı kutlamak gerekiyor. Sonra, konseyin çalışma grupları ve meclisleri var, hepsinin başkanı çıkıp konuşma yaptı. Kendi projelerini anlattı. Her konuşmacıdan sonra da konuşmacıya sorular soruldu. Oldukça faydalı olduğunu düşündüğüm bu tür toplantılara daha çok katılmayı arzu ediyorum. Şimdi asıl meseleye geleceğim. Konuşmalar arasında bir adam sürekli mikrofonu alıyor ve kendi çapında yaptığı işlerin reklamını yapıyor. Şahsen ben çok kızdım buna. Tabi tek kızan da ben de

Facebook'ta kendi adınızı taşıyan isim almak

facebook.com/isminiz şeklinde adres oluşturmak istiyorsanız Aşağıdaki adımları izlemeniz yeterli olacak. Eğer facebook hesabınız yoksa önce bir hesap alınız. Hesap alma işlemini anlatmıyorum çünkü bunu herkes yapabilir, çok basit. Var olan hesabınızla giriş yaptıktan sonra sağ üst köşede   hesap yazan yeri tıklayınız. Orada açılan pencereden Hesap Ayarları menüsüne tıklayınız. Açılan pencerede Kullanıcı Adı bölümünü etkinleştirin. Oraya tıklayınca eğer girmemişseniz güvenlik için telefon numaranızı isteyebilir. Telefon numaranızı daha önce girmiş ve doğrulama kodu size gelmişse bu adımı geçersiniz. Eğer ilk kez doğrulama kodu gelecekse onu istenilen yere yazınız. Ardından istediğiniz ismi yazıp kullanılabilirliğini kontrol ediniz. Örn: facebook.com/duyarligenclik gibi.

Bir Kurban Hatırası

Her bayram büyüklerimizi ziyaret etmeyi gelenek haline getirmişiz. Zaten onları ziyaret etmesek bayramların ne kıymeti kalır ki? Yine öyle bir bayram vakti Annemle babamın yanına geldim. Bayram namazı için erkenden kalktık, abdest alıp hazırlığımızı yaptık. Camiye gittik. Namazı kılıp eve döndük. Eve gelen evdekilerle bir bir bayramlaşıyordu. Bu manzarayı sadece bayramlarda yaşadığımız için çok farklı bir güzelliğe sahipti. Sonra kurban kesimi için hazırlıklar başladı. Ben daha önce kurban kesilirken o alanda bulunmadığım için düşündüm ki gidip biraz daha uyuyayım. Onlar kurbanı kessin, gider derisini soyma, etleri kemikleri ayırma, paylaştırma işlemine yardım ederim. Ama gelin görün ki adam eksikliği yaşıyorduk. Herkes birine vekillik vermiş. Kalanların da birkaçı yaşlı ve kadınlar. Onlar da kurbanın kesimine yardımcı olamayacağı için bize de ihtiyaç vardı. Çekine çekine ahıra gidiyordum. Korkuyordum. Cana kıyılacak, ürküyordum. Bir an şöyle düşündüm: Kurbanı kimin için kesiy

Çocukların Kullanma kılavuzu var mı?

Bugün Oğlum için bir seminere katıldım. Seminerde Çocuğa karşı anne baba yaklaşımı ve tutumu anlatıldı. Gelen katılımcılardan gözlemlediğim kadar bayağı sorunlu bir çocuk yetiştiriciliğimiz mevcut. bir araba, bir telefon ya da başka birşey alırken mutlaka kullanma kılavuzuna bakıyoruz, hatalı bir işlem yapmayalım diye. Fakat bizim için onlardan daha değerli olan varlıklar çocuklarımız için böyle birşey ihtiyacı nedense duymuyoruz. Ne bir kitap okuruz ne de bir uzman ile görüşürüz. Şimdi çocuğu olan birine gidip desem ki çocuğunuzla beraber bir pedagoga gidip en azından bilgi sahibi olun. Hemen ilk tepki şu oluyor. Ben çocuğumun sorununu biliyorum, o hasta falan değil. hemen karşı tepki görüyorum. Oysaki pek çoğumuz daha yeni anne baba olduk ve bu konuda dededen, babadan, anneden görme bilgilere sahibiz. bu bilgilerin ne kadar doğru olduğunu ise bilmiyoruz. bu konuda bir uzman görüşü almak ne kadar zor olacak ki? Değerli anne ve babalar, yeni anne baba olacak çiftler sizler

Hepimiz Mes'ûlüz

Kimden? Neden? diye merak eden sorunlarınızı duyar gibiyim. Günümüzde dünya o kadar küçüldü ki, o kadar globalleşti ki nerede ne var öğrenmek bir "tık" kadar uzağımızda duruyor. Kim öldü, kim başkan seçildi, hangi yanardağ patladı, nerede deprem oldu, maç kaç kaç bitti... gibi aklımıza gelen bütün sorulara çözüm bulmak o kadar kolay ki, hemen internetten istediğiniz zaman ulaşabiliyorsunuz bilgilere. Peki bu bilgileri öğrenmenin bize bir de dezavantajı var mı? Maalesef ki var. Maalesef diyorum çünkü birazdan aşağıda okuyacağınız yazıda anlatabildiğim kadar sizlere bunu anlatmaya çalışacağım. Sanırım siz de "maalesef" diyeceksiniz. Dinimizde şöyle bir kolaylık vardır. Bazıları der ki dünyada İslamiyeti bilmeyen kavimler var onların hali kıyamette ne olacak? Alimler şöyle cevap vermiş. Onlar İslamiyeti duymadığından, bilmediğinden, öğrenemediğinden bu konuda sorumlu olmayacaklar. Şimdi biz de bilmediğimizden sorumlu olmayacağız diyebiliriz. Fakat günümüzde he

Memleketimde sonbahar...

Sabahleyin dışarı çıkınca yüzümüzü okşarçasına esen o tatlı rüzgarla güne başlamak... Okula giderken her sabah annemin "oğlum uyan" demesiyle kalkardım, her defasında da uyku daha güzel gelir ve bugün okul olmasa da biraz daha uyusam diye yorgana sımsıkı sarılırdım. Bazen de bugün çok hastayım okula gitmesem diye bahaneler kurardım. *** Ama kalktıktan sonra iş başkadır. Yemeğimizi yedikten sonra ki genelde kuymakla kahvaltı yapardık. Okul yoluna düşerdik. Yolumuz yaklaşık 2-3 km uzunluğundaydı. Bazen koşarak bazen de sallana sallana yürüyerek o yolları aşardık. Birşey var ki unutamadıklarım arasında sonbaharın o tatlı ve yüzümüzü okşarçasına esen o ılık rüzgarı... Yüzümüzü sımsıcak bir okşayışla seven, saçlarımızı havalandıran sonbaharın esen o ılık rüzgarı... *** Mısırların kesildiği (biz onlara otluk deriz) zamandır bu zaman. Tarlalarda mısır cellerinin kaldığı ve kukulların yapıldığı zamanlar sanki rüzgarla da bir anlaşma yapmışcasına ılık ılık esip kurumalarına y

Başörtüsü Sorununu Kim Çözer?

Uzun yıllardır yılan hikayesi olan bir konu bu. Çoğu siyasi partiler bu işi ben çözerim diye seçmenine söz vererek iktidara gelmek istedi/geldi. Fakat görünen o ki çözmek şu ana kadar kimseye nasip olmadı. Bir kaç hamle yapıldıysa da sorunu çözmek yerine daha da kıskaca soktu. Şimdilerde yine dillendiriliyor bu konu, bu sorunu ben çözerim diye. Bence bu sorunu AKPARTİ çözemez çünkü; çözmeye çalıştı mı biliyor ki diğer siyasi partiler özellikle CHP hemen Anayasa mahkemesine başvuracak ve kararın iptalini isteyecek. MHP çözemez çünkü; bir defasında AKPARTİ ile çözmeye çalıştı sonra ne olduysa kararından döndü. Bunun sonucunda AKPARTİ neredeyse kapatılma noktasına geldi. Dolayısıyla MHP'ye ciddiyet konusunda güvenilmediği için böyle bir adımda yanında kimse olmayacaktır. CHP çözer/çözemez çünkü; (çözer) sorunu çıkaran CHP düşüncesinde olan kişiler olduğu için biz çözeriz diyorlarsa zaten sorun çıkaran onlar olduğu için sussalar sorun çözülmüş olur. Hatırlarsanız İmam-Hatip Lise

Özlediğim Bir Manzara...

Geçen gün İstanbul'un bir sokağında yürüyordum. Karşıdan simit satan bir kişi geçiyordu. Hemen onun yanında da küçük bir çocuk simitlere bakıyordu. Simitçi adam çocuğa dedi ki: "simit ister misin?" Çocuk masumca başını evet dercesine salladı. Adam da çocuğa bir simit verdi. bunları izleyen çocuğun annesi şöyle dedi: "Simitçi çocuğun parası yok, verme ona simit". Hani onun parası var da çocuğun yok misali... Sonra adam da anneye döndü dedi ki: "herşey para değil be bacım. Bazen de dua almak, gönül kazanmak gerek". İşte bu manzarayı duymayıp görmek beni çok duygulandırdı. Henüz insanlık ölmemiş, hala sokak aralarında da olsa yaşamaya devam ediyor çok şükür.

Bu MHP'lileri anlamak gerçekten çok zor

Siyaseti hiç sevmem ama bazen bakıyorum da birşeyler söylemek gerekiyor. Bu kadar olumsuz düşünen bir parti ben görmüş değilim. Hükümeti yerden yere vuruyor her defasında. Bunca senedir bu hükümet iş başında. Acaba hiç mi güzel bir iş yapmadı? Eğer güzel işler yapmasaydı bu halk tekrar tekrar seçer miydi?  Tabiki seçmezdi. Ama diğer tarafta MHP'ye bir de sorsak Hükümet bunca senedir ülkeyi karanlığa boğdu, her yaptığı yanlış, her adımı hatalı... Yahu el insaf diyorum. İnsan bu kadar at gözlüğüyle bakabilir dünyaya. Eğer kendileri yaptıysa ne güzel yok eğer başkası yaptıysa yok olmaz onda mutlaka bir kusur bulurlar. Hiçbir zaman bardağın dolu tarafını göremiyorlar, göremeyecekler. Bir de üstüne üstlük çokta zekiler. Onları sözle geçmek mümkün değil. Onların bildiği doğru en iyi doğrudur. Diğerlerinin bildiği doğru da olsa onların doğrularının yanına bile gelemez. Ben bu yüzden onlarla asla tartışmaya girmiyorum. Ben şuna her zaman inandım. Eğer doğruyu yapan eğri kişi bile ols

Facebook'a bak kim olduğunu anla

Uzun zamandır Facebook'ta insanların neler paylaştığına bakıyorum. Bazılarını takdir ediyorum bazılarını da silmemek için sabrediyorum. Hele bazıları şunu paylaş yoksa beni arkadaşlıktan sil gibi zorunluluklar getirmiyor mu... silerim seni ne var yani. Sanki ben senin emir erinim. Facebook'ta birşey paylaşanları şu şekilde sınıflandırabilirim kendi zannımca... Her bulduğu şeyi paylaşan: Daha acemi kendine yeni arkadaşlar arayan tip. Komik videolar resimler paylaşan: Hayatın sadece gülmekten ibaret olduğunu sanan tip. Siyasi fikirler paylaşan: Siyasetle uğraşan tip. Birşey paylaşıp diğerlerinin de bunu paylaşmasını isteyenler: Diğerlerinin kendisinin hizmetkarları olduğunu sanan tip. Yararlı yazı, video paylaşanlar: Bu tip genelde azdır ve paylaşımları okunmaz. arkadaşlarına faydalı olmayı seven tip. Kendi ve arkadaşlarının fotoğraflarını bolca paylaşan: Biraz benlik duygusu yüksek bir tiptir.  Oyun paylaşan ve oyuna davet edenler: Boş vakti bolca olan tiptir. Kadın is

Nedense...

Nedense.... Nedense Bütün filmlerde Amerikalılar dünyayı kurtarır, hatta çizgi filmlerde bile dünyayı onlar  kurtarır belalardan, düşmanlardan.... Ama gerçekte... Dünyayı Amerikalılardan kurtarmak lazım. Nedense.... Nedense Türk filmlerinde küfür ve az giyinmiş kadınlar daha çok ilgi çekiyor gibi gösteriliyor. Ama gerçekte... Güzel olan seçilip izleniyor. Nedense... Nedense sigara içmeyi marifet sayanlar var. Bir olay olduğunda kendini ispat edercesine sigara içenler var. efkarlanınca sigara içenler var. Strese girince sigara içenler var. Ama gerçekte... Ne efkara, ne strese ne ispata ne de marifeti göstermeye faydası yok sigaranın. Nedense... Nedense araç kullanırken kurallara uyulmuyor. Kimi kırmızıda durmaz, kimi sinyal vermez, kimi yol vermez, kimi hızlı gider. Ama gerçekte... Herkesin can güvenliğine saygı duyup önem vermek gerekiyor. Nedense... Nedense komşular birbirini çekiştirir. Kıskanır, onun yaptığından iyisini yapmak ister, onun aldığından daha iyisini a

Çifin çiçeği (Ağu-Avu çiçeği)

Resim
Çalıgillerden olan çifin çiçeği genellikle Karadeniz bölgesinin  yüksek yerlerinde yetişir. İlkbahar aylarında çiçek açar, çiçeği sarı ve müthiş güzel kokusu vardır. Aşırı kokusunun etkisinde kalındığı zaman baş dönmesi yapabilir. Çiçeğin yaprakları yaklaşık 10 -15cm büyüklüğündedir. Yapraklarına dokunduğunuzda yağlı olduğunu hissedebilirsiniz. Çifin çiçeğinin zehirli olduğu söylenegelen bir sözdür. Biz de doğruluğunu bilmiyoruz. Fakat Çiçeğin olduğu yerdeki peteklerden toplanan baldan fazla yenildiğinde zehirlediği bilinmektedir. Yakın zamanda Ordu'da çıkan bir habere göre yüksek tansiyona iyi geldiği söylenmektedir. Asıl adının Ağu çiçeği olduğu söylenir. Hatta okuduğum bir haberde orman gülü diye yanlış bir isimle habere konu olmuştu. Fakat bizim yöremizde buna Çifin çiçeği derler. Sırf onun kokusunu almak için bile memlekete gelmeye değer. Şu ana kadar yaptığım araştırmalarda bitkinin faydalarına/zararlarına ait bilgi yoktur.Ümit ediyorum ki yakın zamanda bu güzel kokulu çiç

Her işin bir siyaseti var

Evde, yolda, işte, camide, otobüste her yerde, her işte bir siyaset var. Nasıl mı? Birkaç örnek olayla anlatmaya çalışayım: Vaktiyle bir hükümdar bir rüya görür rüyasında bütün dişleri tek tek dökülür. Rüyasına anlam veremez, hemen rüyasını etrafındaki bilginlere anlatır. Biri der ki "Ah hükümdarım size çok kötü haberim var çocuklarınızın hepsi ölecek. Rüyanız bunu anlatıyor". Hükümdar bu söze çok kızar ve bilgini hemen cezalandırır. Sonra başka bir bilgin gelir. Manzarayı gördüğü için daha uyanık davranır. "Hükümdarım" der, "Allah size öyle bir ömür vermiş ki çocuklarınızın hepsinden çok yaşayacaksınız". Hükümdar bu yoruma çok sevinir ve bilgini hediyelerle sevindirir. Bir başka olayda da Bir adam ilim öğrenmek için Bağdat'a gitmiş. Hocaları bütün ilimleri öğretmişler ona ve demişler ki icazet alman için sadece siyaset ilmini öğrenmen gerekiyor, bunu da öğrendin mi artık bütün bildiklerimizi sana öğretmiş oluruz. Adam demiş ki bana ne lazım si

Memleketim ve yer davaları

Ne yana baksam, kime dönsem her tarafta aynı sorun. Baba vefat edince ortalık karman-çorman oluyor. Kardeşler birbirine giriyor, o yer senin bu yer benim, sen daha fazla aldın, kızlara yer yok... gibi bir sürü dalavere yapılıyor. Nedir bu? Neyi paylaşamıyorsunuz? Aslında balık baştan kokar derler ya. Şimdi öyle bir durum var. Evlatlar babaya deseler ki baba sen sağken biz yerleri paylaşalım. Baba "Olmaz, benim yerim paylaşılmaz", ya da başka bir ifadeyle paylaşmak istemez. Anlayacağınız topraktan ayrılamaz, çocukları bile olsa yine de ayrılamaz ufacık bir parça toprağından. Öyle ya o çalışmış kazanmış o toprakları. Nasıl bir anda çocuklarına versin. Hem belki çocukları onu bakmazsa yerler de gitmiş olacak, sonra ne yapar?... Ölüm vakti yaklaştığını anlayan baba hemen çocukları toplar ve bir vasiyet yazdırır. Oğlum şurası senin, kızın şurası senin... Yine de kimseye tapu vermez, ne olur ne olmaz. Sonra baba ölür... Kardeşler aralarında başlar konuşmaya; "As

Neden Esneriz?

Resim
Biriyle konuşurken, birini dinlerken ya da uykumuz geldiğinde esneriz. Çoğu zaman da karşımızdaki kişide kötü bir etki oluşturan esnemek hakkında küçük bir gözlemimi sizinle paylaşmak istedim. Bu bilimsel bir yargı değildir. Sadece bir gözlem, bunu siz de deneyerek görebilirsiniz. Eğer esnemeye başladıysanız o an ne düşündüğünüze bir bakın. Aynı anda ellerinizle birşeyler yapıyorsunuz, biriyle konuşuyorsunuz veya dinliyorsunuz diğer taraftan da aklınızda başka birşey var. Ya da bir yazıyı okuyorsunuz, bir taraftan müzik dinliyorsunuz, diğer taraftan da aklınıza gelen bir olayı düşünüyorsunuz. Böyle olunca beynimizde bir frenleme oluyor. Bunu da esneyerek dışa vuruyor. Esnememek için de dilimizle kulağımızla aklımızla aynı noktaya odaklanmalıyız.

Sigara Ömrümüzden alır mı?

Bütün her yerde sigara öldürür diye söylenip duruluyor. Gerçekten sigara öldürür mü? Öldürücü etkisi var mıdır? Ben şahsen öyle birşey olduğuna inanmıyorum. Sigara nasıl olur da ömrümüze son verebilir. Hani "Artık demir almak vakti gelmişse zamandan, mechule giden bir gemi kalkar bu limandan" diye başlayan bu şiirde de denildiği gibi artık vakit dolmuş, sen ister sigara iç ister içki hiç farketmez. Asıl mesele şudur: Azrail (AS)'e Yüce Allah (CC) can almak görevini verdiği zaman Azrail (AS) Allah'a "Ey Rabbim bana bu görevi veriyorsun ama herkes benden korkacak, beni sevmeyecekler" demiş. Allah (cc) da ona "Tasalanma her ölüme bir sebep vereceğim hiç kimse seni suçlamayacak". demiş. İşte bütün mesele bu. Sigara da, Kalp krizi de, içki de, kanser de bir sebeptir. Ölüme hazırlayıcı bir sebep. Ancak şu gerçeği de gözardı etmemek gerekiyor. Sigara insanı öldürmez fakat ölüme hazırlık yapar, diyelim ki 10 sene ömrün var bunu sağlıklı bir

Emekli Olunca Yapacaklarım...

İnsanımızın genel yapısı gereği hep sağlam bir işim olsun çalışayım, emekli olunca rahat ederim. Ben oldum olası bu düşünceye karşıyım. Herkes Memur olmak için aylarca sınavlara çalışır ille de ayağımı devlet kapısından içeri atayım diye. Bir kere bu düşüncede olan insanlarda ilerleme fazla olmaz, memur gelir memur gider. Halbuki bizim insanımız çok zekidir. Pek çok işi başaracak kapasitededir. Ama rahatlığını düşündüğü için yapabileceği işleri de yapamaz hale gelir. Tabi bunda özel sektörün de payı yok diyemeyiz. Aslında insanımızın özel sektörden kaçmasının sebebi de şu olsa gerek; işveren ister ki benim işçim benim için 24 saat çalışsın ama benden ek para, izin, sigorta istemesin. İşte bu iki tezat içinde ne yapacağı belli insanımızın. Asıl gelelim anlatmak istediğime. Girersin bir işyerine haftanın 5-6 günü çalışırsın. 7. gün sana kalır onu da ancak dinlenerek geçirirsin. gezmeye gidecek olsan gidemezsin, bir günde hangi arkadaşını, akrabanı görebilirsin? Sabredersin, sa

Göç ve Getirdikleri

Pek çok yakınımız, biz de göç etmişizdir. büyüklerimiz göç ederken evlatlarının daha iyi bir geleceği olsun isterler. Geçim derdi olunca çareyi başka yerlere göç ederek aramaktayız. etrafımda gördüğüm, gözlemlediğim pek çok tanıdığımda bir sorunla karşılaştım. Bu sorunu sizinle paylaşmak istedim. Göçte en büyük yarayı çocuklar alıyor, hele okula gitmeyenler daha fazla. Neden mi? Okula gitmeyen çocuk gittiği yere adapte olmakta zorlanıyor, biraz da asosyal biriyse iş daha da kötü. Kendine bir arkadaş çevresi bulmakta zorlana çocukta psikolojik sorunlar ortaya çıkıyor. stres, bunalım hep bundan kaynaklanıyor. Öyle bir hale geliyorlar ki artık tamamen kendi hallerine düşkün kalıyorlar, etrafı düşünmüyorlar. Diğer tarafta okuluna gittiği yerde devam eden çocuklarda biraz daha durum iyi. Çünkü okulda ister istemez bir çevresi oluyor. Tabi çocukların sosyal olması herşeyi değiştirir. Hep çocuklardan bahsettik, bu çocukların büyükleri de var onlarda da aynı sorun baş gösterebilir.

Yapışmayan Pul

Vaktiyle bir diktatör her yerde kendi resmini görmek istemiş. Posta pullarında da kendi resmi olsun istemiş. Öyle de olmuş. Gel gör ki kimse o pulları kullanarak mektup göndermiyormuş. Bu durum diktatörün çok dikkatini çekmiş. Çağırmış karşısına pulları yapan kişiyi; "Pulların zamklarını mı az sürdün neden kimse pulları yapıştırmıyor?", Adam; "Hayır efendim, zamkları normaldir, normal olmayan halktır.", Diktatör;"Ne varmış halkta?" demiş. Adam; "Kimse pulu çevirip de arkasına tükürmüyor herkes ön yüzüne tükürüyor demiş."...

12 Eylül'de kararınız ne olacak?

Kararınızı vermeden önce aşağıdaki yazıyı okumalısınız. Neye neden Evet veya Hayır diyeceğinizi bilin ve ona göre karar verin. ------------------------- 12 EYLÜL 2010 REFERANDUMU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ MADDELERİ ÖZET Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Anayasa Paketi'ni onayladı. Peki referanduma hangi düzenlemeler gidecek? Cumhurbaşkanı Gül'ün halkoyuna sunulmak üzere yayımlanması için Başbakanlığa gönderdiği, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" şu düzenlemeleri içeriyor: iŞTE O DÜZENLEMELER Kadın-erkek eşitliği konusunda alınacak tedbirler, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacak. Çocuklar, yaşlılar ve özürlüler ile harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacak. KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI Herkes kendisi ile ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olacak. Bu hak, kişinin kendisiyle ilgili kiş

Türk İnsanı Medeni midir?

Önce Medeni ne demektir ona bakalım. Herkese karşı saygılı, aşırı tepki vermeyen, işi olmadığı konuda yorum yapmayan, borcuna sadık, sözünde duran, işlerini doğru sözle ve güler yüzle halleden.... böyle sürüp giden bir sürü daha özellikli insanlara medeni diyebiliriz. Şimdi gelelim bize bakalım ki ne kadar medeniyiz. Yazdıklarımızdan birkaç örnekle devam edelilm: Herkese karşı saygılı olmak: Annemize, babamıza, çevremize ne kadar saygılıyız? Babasına karşı çıkan, annesini beğenmeyen kendi bildiği doğruyu okuyan, başına bir musibet gelinceye kadar nasihatlere boyun eğmeyen kimdir? Aşırı tepki vermeyen: Yapılan bir hataya karşı uyarı alınca, belki de kendisine çok nazikçe yapılan uyarıya rağmen sinirlenip etrafa zarar veren kim? Bilgi sahibi olmadığı konuda yorum yapmayan: Her konuda bilgi sahibi olan, herşeyi kendi bildiği gibi doğru sanan ve etrafındakilere de kendi bildiği -doğruyu- dikte etmeye çalışan kim? Borcuna sadık: Bir yabancı ile alışveriş yaparken ödemesini tam yapan

Dönülmez Akşamın Ufkundayız....

Çok sevdiğim bir Türk Sanat Müziği parçası vardı. Bugünlerde sürekli aklıma geliyor. Sözleri çok hoşuma gidiyor. Yazan güzel yazmış. Zaten güzel olmasa bugün bile dinlenir miydi? "Ah, dönülmez akşamın ufkundayız Vakit çok geç Bu son fasıldır ey ömrüm Nasıl geçersen geç Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle" sonrası o kadar da mühim değil. ama bu bölüm gerçekten çok güzel.

Gaza gelmek gerekiyor

Evet, insan tek başına başarılı olabilir mi? Bu soruyu kendime çok kez sordum. Sonuçta hepimiz bir yere kadar yalnızız, ama etrafımızdaki insanlarla da ilişkilerimiz had safhada. Ne kadar tek başımıza başarılı olsak da yine de bir yerde tıkanıp kalıyoruz. Eğer yaptığımız işin, emeğin karşılığında en azından bir teşekkür bile görmüyorsak bu bizi köreltir ve zamanla başka işleri de yaparken isteksiz oluruz. Arada bir kendimize -gaz- vermemiz gerektiğine inanıyorum. Hiç olmazsa isteksiz olduğumuz zamanlar pozitif enerjisine inandığınız arkadaşlarınızı ziyaret edip onlardan etkilenmek gerekir. Biz de bu sayede biraz olsun gaza gelmiş oluruz. Belki denilebilir ki bu biraz kendini beğenme olur diye ama değil. Sonuçta yaptığınız işin bir semeresini görüyorsunuz. Yaptığınız işin karşılığında para da alabilirsiniz ama bu sizi bir yere kadar memnun eder. Asıl önemli olan ruhsal olarak pozitif kalabilmeniz. Arkadaşınız, eşiniz, müşteriniz eğer yaptığınız iş karşılığında size teşekkür edebil

Deniz Baykal Olayı

Son günlerde gündemi oldukça meşgul eden Deniz Baykal ile ilgili internette yayımlanan video beni oldukça üzdü. İnsanların özel hayatlarını böyle izlemek ve tüm dünyaya izletmek çok kötü bir düşünce. Bugün ona yapılan yarın bizim başımıza neden gelmesin? Belki biz bu kadar meşhur olmayız ama yine de insanın tüyleri ürperiyor böyle şeyleri duyunca.

Tik-tak tik-tak

Kısa bir şekilde bir günümüzü özetleyelim; Sabah kalkıyoruz tik tak... Yemek yiyoruz tik tak... İşe gidiyoruz tik tak... Öğle arası veriyouz tik tak... Otobüse biniyoruz tik tak... Eve geliyoruz tik tak... TV izliyoruz tik tak... Sohbet ediyoruz tik tak... Dinleniyoruz tik tak.... Belki biraz fazlası belki biraz eksiği ama bir gün boyunca bunları yapıyoruz. Biz birşeyler yapmaya çalışıyoruz, çoğe  kere de boş işlerle uğraşırız. Bazen bir telefon görüşmesi dakikalar sürer, bazen sohbetler saatler sürer, bazen masa başında oyunlar saatler sürer.... Hiç bıkmadan zamanımızı boşa harcıyoruz ama birşey var hep aleyhimize işliyor. Biz ne kadar tembel davransak da, ne kadar çalışsak da işlemeye devam ediyor. Zaman... Biz dursak da durmasak da o hiç durmuyor, yorulmuyor devam ediyor. Biz de zamanımızı, yaşadığımız anımızı iyi değerlendirelim. Yoksa yarın çook geç olacak.

Allah'a Tanrı denilebilir mi?

En kısa söz ile denilemez! Çünkü; Allah özel isimdir. Özellerin en özeli. Özel isim her dilde her yörede her memlekette aynıdır. Farzedelim sizin isminiz Kerem olsun, size Rusya'da da Amerika'da da Kerem derler. Size Kerem yerine Ali veya başka bir isim derseler hoşunuza gider mi? Hem de hiz sevmediğiniz bir isim denilirse hiç hoşunuza gider mi? Bazıları God diyor, biz de Tanrı diyebiliriz diyorlar. Bunu bizim alim insanlarımız da söylüyorlar. Bazı geçmiş yazarlarımız da böyle düşünüyorlar. Seçim yine de sizin, istediğiniz ismi söylemekte serbestsiniz. Kimse sizi kısıtlayamaz sadece vicdanınız size doğru yolu gösterir. En sevdiğinize takma isim takılabilir mi? Hiçbir isim Allah Kelamı ile işleşemez, hiçbir isim O'nun tam karşılığı olamaz.

Kadın Erkek Elektriği

Kadınların erkeklere, erkeklerin de kadınlara karşı sürekli bir elektriği vardır. Buna elektrik dedim aklıma daha iyi ifade edecek bir kelime gelmedi. Hiç gördünüz mü erkeğin erkeği veya kadının kadına ilgi duymasını? Daha çocuk yaştan itibaren karşı cinsle olan ilişkilerde hep daha dikkatli olunur. Bazen utanılır, çekinilir. Erkek kadının peşinden gider çok kere. Kendini küçük düşürerek, pek çoğunu gördüm sürünerek kadının peşinden gidiyordu. Bunu kadınlar için de söylemek mümkün. Sevmek, aşk hep bunların bir nedeni olmalı diye düşünüyorum. Karşı cinse karşı bir istek olmalı, olmasının da nedeni olmalı. Aslında cevap da bana göre çok manidardır. Allah insanları öyle yaratmış ki eğer karşı cinsler birbirlerine karşı ilgi duymasalar birbirlerini sevmeseler o zaman hayat da olmazdı. Çünkü nesil devam etmezdi. Neslin devamı için üreyip çoğalmak gerekiyor.

Akif'ten bir demet

Bugün dilime dolanan bir dörtlüğü buraya yazmak istedim: Dünya neye malikse O’nun vergisidir hep, Medyûn O’na cemiyeti, medyûn O’na ferdi; Medyûndur O masuma bütün bir beşeriyet, Ya Râb, mahşerde bizi bu ikrar ile haşret .................................................................

Kar yağınca yollar neden bozulur?

Hep dikkatimi çekmiştir. Kışın yollar hele asfalt çok bariz bir şekilde bozuluyor. Biraz araştırdım nedendir diye. Önceleri sanırdım ki kar içindeki bir madde yolları bozuyor, veya yollara dökülen tuzlar yolu bozuyor. Aslında hiçbiri değil. İş tamamen suyun genleşmesine bağlı. Kışın havalar soğuk oluyor ve yağan yağmur asfalttaki çatlaklara giriyor. sonra orada donuyor. Su donunca hacmi genişliyor. Girdiği yere sığamayan su (artık buz) etrafını sıkıştırıyor ve yüzeyde patlaklar oluşuyor. Yollar bozuluyor. İşte bütün mesele bu.

Memura zam, işçiye zam, emekliye zam!

Asgari ücrete zam için sendikalar bir sürü uğraşır, grev yaparlar, sonunda anlaşmaya varırlar, tam istediklerini alamasalarda. Memurlar, işçiler de öyle değil mi? Biraz daha fazla ücret almak için bir sürü uğraşırlar. Alın size zam! Kimse devletten bir şey kazanamaz. Siz ne kadar zam isterseniz size o kadar zam geliyor merak etmeyin. Siz maaşınıza zam istersiniz. elektriğezam gelir. Siz maaşınıza zam istersiniz, benzine zam gelir. Siz maaşınıza zam istersiniz, vergilere zam gelir. Nasılsa ödeyecek bir kesim var. Siz yine de istemeye devam edin.... Not: Bu devletin politikalarına protesto için yazılmıştır. Memur, işçi veya emekliye bir sözümüz yoktur.