Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir zamanlar Ensar Vardı.

Biz bilmeyiz bir zamanlar Ensar vardı. Kardeşlik destanının yazıldığı bir dönemde evlerini işlerini kucaklarını herşeyini Muhacirlere açan Ensar'lar vardı. Evinin iki odası varsa bir odasını onlara verdi diğer odada kendi kaldı. Bağları bahçeleri ortak çalışıyorlardı. Çoluk çocuğundan ayrılmış, eşinden parkından ayrılmış uzaklara göç etmek sorunda kalanlara bir kardeşlik destanı yazmış tarih. Düşünebiliyor musunuz? Hz Talha kaldığı evde onu kardeş kabul eden Ensardan Saad İbni Rebia şöyle teklifte bulunur. "Kardeşim bak bunların ikisi de benim eşimdir. İstersen birini ben boşarım sen alırsın. ". Bu teklifi duyan Hz Talha ağlamaya başlar ve der ki - Biz bunlar için gelmedik. Bana bir ip ver ve pazarın yolunu göster. Bir müddet sonra Hz Talha çalışır ve nişanlanır. Böyle bir sürü hikaye var Ensar'da. Öyle bir misafirperverlik ki dünyada daha eşi görülmemiş. Gel gelelim bir de bizim Ensar'lara ki onlara Ensar demek bile bize üzüntü veriyor. Pencerelerimizi kapa

Yetkililere Duyurulur

Sosyal medyaya bir taş atıyorlar, sonra bunu çıkarmak için onlarca caba sarfediliyor. Yine de olmuyor. Öyle yazılar yazıp resimler yüklüyoruz ki sanki dağın başında oturmuş koyunları bekleyen çoban gibi. Her tarafa laf yetiştiriyor.  Bir eksik gördüklerinde hemen sosyal medyadan iletiyorlar. Kime? tabi takipçilerine. Asıl muhatap aslında takipçileri olmadığını bile bile yazı ve çevre kirliliği yapıyorlar. Sosyal Medyayı kirletiyorlar. Çekilmez bir hal alıyor. Madem ki bir sorun gördün onu hangi birim ilgileniyorsa oraya ilet. Bakalım sonuç çıkar mı çıkmaz mı? Sanki Sosyal Medyada paylaşınca çözülüyor mu? (Çözülenler var ama büyük kitlelere ulaşınca. Onu başaranlara lafım yok.)  Eğer istenirse bu tür insanlara Sosyal Medya dersi vermeye hazırım. Ücret de istemiyorum. Yeter ki kirlilik yapmasınlar, zamanlarını boşa harcayıp israf etmesinler.  Yetkilisine duyurulur. 

Müzik dinlerken şirke düşmeyin.

Müzik arşivimiz o kadar çoğaldı ki artık neredeyse her bir bireyin bir sanatçısı var diyebilecek seviyeye geldik. Her sözden bir şarkı yapılabiliyor. Kültürümüze uygun olan olmayan bir yığın şarkı. Çok dikkat ederim dinlediğim şarkıların sözlerine. Manası nedir? Kafiyesi uyumlu mu? Mantıklı mı? İnanca saygılı mı?  Bu tür konulara dikkat ederken bazı şarkıların kötü bir şekilde sınıfta kaldığını gördüm. Sırf bu yüzden şarkı dinleme seviyemi minimuma indirdim.  Birkaç örnek vereyim; "ben sana öyle taptım...", "Tanrı af eder ben affetmem", "kulların tanrıya taptığı gibi sana taparım","Horonu ibadet sayacak tanrı","Sana kurban olurum"....(HAŞA) Bu tür sözleri duyunca ne kadar da inançsız insanlarız diye düşünüyorum. Bir melodi tutturmuşlar ve bize empoze ediyorlar, belki kendileri bile farkında değil yaptıklarının.  Şimdi istediğiniz kadar müzik dinleyin, Fakat seçerek dinleyin. Bir güzel melodi sizi şirke götürmesin. 

Oyumu Vereceğim Amma...

Çok düşündüm, çok konuşmacı dinledim. Adam gibi diyeceğim bir aday göremedim. Hiç biri ama hiçbiri çıkıp da demez mi ki "yahu bu adamlar bunca yıldır çalıştılar şunları güzel yaptılar, şunları da hatalı yaptılar ben de onları düzeltip daha güzel yarınlar iin çalışacağım." Ya da iktidardakiler demez mi ki: "Evet şu dedikleri doğrudur biz onda başarılı olamadık, ama onları da düzelteceğiz, onları dediği doğrudur." Ne iktidar ne de muhalefettekiler hiçbiri ama hiçbiri adam gibi konuşmuyor. Her birinin konuşmasında rakiplere taş atmak onları fırçalamak var. Nasıl ötekini yerden yere vurabilirim diye adeta bir savaş var. En çok da ben insanımıza üzülüyorum. Bu tür insanları başımıza taç yaptık. Din iman dedik güzendik şimdi ise öl deseler ölecek olmuşlar. Bi dur önce bak doğru mu söylüyor. Hukukta yeri var mı (diyecektim vazgeçtim. Çünkü hukuk da sizlere ömür.). Dinden diyanetten bahsedenler bana söyler misiniz Peygamber Efendmiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hiç ba

Neyin Peşindeyiz?

Geçen gün bir TV programında Afrika'da bir ülkeyi gösteriyordu. Çocuklar kumlarda koşup oynuyorlardı. Kendilerine eski bidonlardan araba yapmışlar, bidonun bir tarafını kesmişler kamyon şeklinde olmuş. Altına da ayakkabı tabanlarından tekerlek yapmışlar. Bir de ip bağlamışlar al sana araba! Evleri de öyle basit bir çadırdan oluşuyor. Kum üzerine kurulu çadırın omurgasında ağaç çubuklar kullanılmış. Bir iskelet yapısı oluşturulmuş. Bir aile orada yaşıyor. Bize çok ilkel gelebilir. Hatta bir çoğunuz bunda ne var diyebilirsiniz. Programı izlerken baktım insanlar çok mutlu. Bu halleri onları rahatsız etmiyor. Şimdi dönüp bir de kendimize bakıyorum. Hep mutlu olmak için çalışmıyor muyuz? Evler, arabalar, giysiler... Bunların asıl amacı mutlu olmak değil mi? Şunu gördüm ki Birşeyler alarak ancak kendimizi avutuyoruz, birkaç günlük mutluluk hissi uyandırıyor. Mutluluk alınan eşyalarda değil, asıl mutluluk insanın içinde. Bulunduğu ortamı kabullenip öyle davranmada geçiyor. Bunu başar

Git Gidebildiğin Yere Kadar!

Bugünlerde çok ölüm olayları duyuyoruz. Bu normal ölüm değil katledilmelerden bahsediyorum. Diyoruz ki "Nereye böyle?". İnsanlarımızda bir taşlaşmış kalp var ki... Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Peki onları bu hale getiren sebepler nelerdir? Bu konuda çok düşündüm, gözlemledim. Pekçok sebep buldum. En önemli gördüklerimi burada belirteceğim. - En önemlisi Allah Korkusu/Sevgisi yoksunluğu:Eğer insan Allah ile olan irtibatını keserse kalbine başka şeyler girer. Para girer, canilik girer, meşhur olma arzusu girer. Allah sevgisi olmayan kalpte insan sevgisi de olmaz. Dolayısıyla da sonuçlar buradan başlar. - Aç gözlülük: İnsan kendinde olanla yetinmeyip hep farklı istekler içinde olunca olaylar istenmeyen yerlere gidebilir. Aç gözlü biri fazla borçlanır, borcunu ödeyemez psikolojik olarak kafası rahat olmaz. Kimse umurunda olmaz. Borçlarını ödemek için her yola başvurabilir. Aç gözlü insan kendinde olanla yetinmediği için şehvetli olur. Uçkuruna hakim olamaz. Karşısına geç