Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

1. Akabe'de anlaşması

Bisetin 12. yılında Akabe'de Medine'den gelen ve Müslüman olanlarla Peygamber (SAV) efendimiz arasındaki anlaşma maddeleri: Allah'a (cc) hiçbirşeyi ortak koşmamak Hırsızlık yapmamak Zinadan uzak durmak Çocuklarını öldürmemek Hiçkimseye iftira etmemek Hiçbir hayırlı işe karşı çıkmamak Bu maddeleri görüp de irkildim. Gelin hep beraber biz de bu maddeler karşısında Efendimiz (SAV)'e biat edelim.

Artık Emrimizdesiniz

Pek çok kadın evini temizlemekle uğraşır gün boyu. Hiç işinin bitmediğini söyler durur. Hatta imkanı olanlar bunun için hizmetçi bile tutarlar. Evimiz temiz olsun diye. Şimdi evimizde ufak bir gezinti yapalım: Mutfaktan giriş yapalım. Şu güzel bardak, bu güzel fincan takımı, onlar güzel tencere takımı, şunlar güzel çatal bıçak takımı... derken bir sürü kap-kaçak doldurmuşuz mutfağımızı. Her mutfağa girdiğinizde yeni bir bardak alıp su içersiniz. İçip kenara koyarsınız. Sonra ne olur? Bir sürü bulaşık birikir, birikir... Temizlemek saatlerinizi alır. Sonra Oturma odasına gelelim. Misafir gelir diye odanın orasına burasına süsler koyarız, koltuk örtüleri rengarenk, halı şekil, tüller o biçim, masa, sehpa vitrin... birçok ayrıntı. arada bir gelen misafirler için mükemmel konfor ve -hava- için uğraşmalar. Yatak odası. Gardrop, yatak, komidinler... gardropun içinde yılda 1-2 kez giydiğiniz bir sürü elbise var. Sık giydikleriniz de orada, her gün acaba hangisini giysem kararsızlığı üzeri

Tayland'da Bazı Camilerdeki Osmanlı Armasının Sırrı

Resim
Geçen gün bir sohbette dinledim. Tayland'da birçok caminin girişinde Osmanlı Arması var. Bunun nedeni ise bundan daha ilginç. Hatırayı orada yaşayan bir imam anlatmış. Şöyle 1908 yılında Sultan Abdülhamit Han, Yüzlerce Tayca Kuranı Kerim bastırıp biraz da altın ile birlikte Tayland'a göndermiş. O zamanki adıyla Siam Krallığına. Sultan Abdülhamit'in bu hizmeti aslında Halifeye bağlılıklarını artırmak ve Dünya Müslümanlarını bir çatı altında toplamayı hedeflemişti. O günden sonra yapılan camilerin pek çoğunda bulunan Osmanlı Arması padişaha bağlılıklarının belirten bir işaret olarak yapıldı.

Lüks Hapishane'niz var mı?

Şaşırmayın! Ben iyi insanım hapishanede ne işim var demeyin, Eğer sizin de evinizin bahçesi dört duvarla örülüyse, giriş çıkışta kimlik soruluyorsa, arkadaşlarınız size gelmek için kapıcıdan (gardiyandan) izin almak zorundaysa, arabanızı işaretlenmiş yerden başka yere parketmek yasaksa.... Siz de lüks hapishanede yaşıyorsunuz....

Böyle Sıcaklarda Oruç Tutulur mu?

Evet tutulur! Neden mi? Çünkü çoğu kişi aynı dertten yanacak ve oruç tutmayacak. Kimi sıcaktan kimi susuzluktan dert yanacak ve oruç tutmayacak. Sanki kendileri koymuş bu kuralı, istediği gibi kendisi de değiştirebiliyorlar. Çok hata yapılıyor. Allah CC eğer bizlere bir ibadeti emretmişse bunu -koşulsuz ve şartsız- yerine getirmeliyiz. Hem de Oruç gibi bir ibadeti... Yüce yaratıcı bir Kutsi Hadis'te şöyle buyurmuştur: “Oruçlu kişi yemesini, içmesini, cinsî arzusunu benim rızâm için terkeder. Oruç, doğrudan doğruya benim rızâm için yapılan bir ibadettir. Her iyiliğin karşılığı on misli sevap olduğu halde, orucun mükâfatını ben vereceğim.” Şimdi bu güzel sözden sonra ben açlığa susuzluğa dayanamam demek ne kadar ahmakça bir ifadedir. Bir de şöyle bir durum söz konusu; kışın günler kısa Oruç tutmak daha kolay olduğu söylenebilir. Fakat yazın günler uzun ve Oruç tutmak daha zor olabilir. Zor olan bir iş ile kolay olan bir işin mükafatı da bir olmayacaktır. Hem belki de Allah CC

Bugünün gençleri dünün gözbebekleri

Bazen şöyle çıkıp biraz dolaşayım diyorum. Otobüste, metroda, caddede sokakta. Sonra dolaştığıma pişman oluyorum. O kadar ipsiz sapsız var ki dolaşan, onları görüp de üzülmemek mümkün değil. Aylak aylak gezen mi ararsın, öpüşen mi ararsın, uluorta sarmaşdolaş olan mı ararsın... herşey meydanlarda. Ne utanma hissi kaldı ne de eseri. Bunları yetiştiren anneler babalar bir zamanların çok çekmiş, kıtlık görmüş anne babalar. "Biz çok çektik çocuklarımız çekmesin" demişler ve ellerinden geldiğince çocuklarını lüks yaşatmaya çalışmışlar Sonra da hadi buyrun sokaklara bakın. Tabi bunda sadece anne babanın etkisi yok. İzlenen diziler de bu yöne itiyor. Nasıl olsa Tv yapımcıları paraya taptıkları için milletimizin ne hale düştüğü onları ilgilendirmez. Onlar sadece kazanacağı parayı düşünür. Böyle devam ederse bundan belki 10-20 yıl sonra evlilikler birkaç yıl sürecek. Hatta belkide evlilik olmayacak. Günlük yaşayıp sonra başkasıyla gezecek tozacaklar. İşte bu milletimizin sonu d

İnekten bahsediliyor ama ağlıyorlar (!)

Her zaman yazmak istediğim bir konu da şudur; Bir arkadaşım bir olayı anlattı bana, bir hatip Kur'an okuyormuş, onu dinleyen birisi de hüngür hüngür ağlıyormuş. Yanına sokulmuş ve sormuş ona neden ağlıyorsun diye. Adam da Kur'an-ı Kerim'den etkilendim o yüzden ağlıyorum demiş. Bunun üzerine; okunan ayetlerde inekten bahsediliyor bunda ağlanılacak bir durum yok ki... Bu olayı anlatan arkadaş anlatıp gülüyor. Böyle olur mu diye.  Aslına bakarsanız bu olay çok doğal, bir tarafta yurdumun saf/temiz insanı, diğer tarafta bir şeyler bildiğini sanan akıllı(!) insanı. Peygamber Efendimiz (SAV) bir Hadis-i Şeriflerinde "Kur'an hüzünle indirilmiştir, ağlayarak okuyunuz" buyurmuştur. O saf insan belki bu hadisten habersizdi ama yüreğinde duyduğu sevgiden ve hürmetten dolayı ağlıyordu. Belki anlamını bilmiyor okunanın ama bu haliyle bile hüzünleniyordu. Diğeri ise aklısıra Hatip Bakara suresini okuduğundan sadece inekten bahsettiğini düşünmüş ve onda ağlanılaca

Karadenizde Kadın olmak

Sabah gün ağarmadan kalkıp önce namazını kılar. Sonra ineklerin yemini verir, altlarını temizler dışarı atar. Sonra çocukların yiyeceğini hazırlar, kuymak, muhlama, çay, mısır ekmeği, buğday ekmeği. Yemek hazırlanınca çocuklarını uyandırır yemek yemeleri için, sonra okula gidecekler. Çocuklar kalkmak istemez, biraz daha uyuyalım havasındadırlar. Anne bir bağırır herkes ayaktadır. Uyku sersemi ne olduğunu anlamazlar. Evin erkeği işi vara o da kalkar erkenden yemeğini yer ve işine gider. Gece geç saatlere kadar gelmez. Eğer işi yoksa  öğlede kalkar gider kahvede birkaç dedikodu eder, kadınlardan, siyasetten, futboldan bahsederler, o da gece geç saatlerde eve geri döner. Evin Kadını için daha gün yeni başlamıştır. Çocuklar okula gitti, şimdi evin düzene girmesi lazım. Evi hızlı bir şekilde düzeltir. Çünkü yapacak çok iş var hangi birine yetişecek. Bulaşıkları yıkar, yatakları dizer, evi süpürür ve sonra ot keseye gider. Çimenlikten ot keser bir yükünü ahırın yanına getirir. Diğerlerin

Fincanlar düşecek mi düşmeyecek mi?

Dün akşam misafirliğe gittiğimiz bir yerde televizyon izleniyordu. Bizim gibi başkaları da gelmişti oraya. Herkes pür-dikkat birşeye bakıyordu. Benim de ilgimi çekti nedir bu diye. Baktım ki bir program var, -adını söylemeyeceğim- fincanları üst üste koyuyorlar, fincanların düşüp düşmeyeceğini merak ediyorlar. PES yani. bu kadar basit, sıradan, bize hiçbir faydası, motivasyonu olmayan bir şey bu kadar insanımızın dikkatini çekiyor ve izlenebiliyor. Dönüp baktım kendime ben de mi sorun var diye. Bu tür programları böyle özel kılan ne? O kadar basit işlerin insanı olmuşuz ki, sinek uçacak mı uçmayacak mı gibi lüzumsuz bir mesele için zaman harcıyoruz. Sonra da bunun saatlerce mütalaasını da yapıyoruz. "Hani o adam vardı ya... o fincanı düşürmedi ve yarışmayı kazandı..." Hani derler ya zenginin malı züğürdün çenesini yorar. Varın gerisini siz düşünün. İyi ki evimde televizyon yok. İyi ki böyle programlardan uzağım.

Kim Kazandı?

Geçen gün çarşıda dolaşıyorum, etrafta gezenler belirli renklere bürünmüş, biri biz kazanacağız diğeri hayır biz diyor. Bu şekilde bütün cadde, sokak ve her yer dolu. Hatta ondan fazlası internette, televizyonda yayımlanıyor.  Acaba kim kazanacak? Sonra maç zamanı geldi herkes televizyon başına kilitlendi. çarşıda insan kalmadı sanki. Bir oturup bir kalkmalar,,, Ardından bir takım diğerine galip geldi ve şampiyon oldu. Diğer takımın taraftarları üzgün ve sinirli neden biz kazanamadık diye. Etrafı savaş alanına çevirdiler. Nasıl biz kazanamayız? Kendi sahamızda oynadık ve kazanamadık. Yıkarız biz bugün burayı,,, İnternette her tarafta çatışmalar sözler, resimler, videolar. Bir sürü küfür, bir sürü zarar ziyan, arabalar devrildi, camlar kırıldı,,, daha niceleri yapıldı. En önemlisi de kalpler kırıldı. Sonra ne oldu? Aynı aileden farklı takımları tutan kişiler bile kendi aralarında çatışmaya başladı. Düzen, sevgi kalmadı. Hırs yüzünden oldu bu kadar olay. Halbuki bu değil insanlık.

Bana Hediye Alır mısın?

Düğünlerde, nişanlarda ve başka bir çok merasimde hediyeleşilir.Biri çeyrek altın takar diğeri para diğeri başka bir şey... Çok üzülerek gördüğüm bir olay var, (Ne) takıldığı çok önemlidir, misli ile cevap vermek için. Hani o sana 50 lira takmışsa sen de ona 50 lira takmalısın. Az olmaz, çok olmaz! Bu malesef toplumumuzun büyük bir bölümünde devam etmekte. O senin düğününe gelmedi ki sen gidesin! O senin eğlencende oynamadı ki sen de oynayasın! Bu ve bunun gibi daha pek çok misilleme ile her an karşı karşıyayız. Hani belki imkanın yok gidemedin, sonra bir yerde, bir toplulukta görüşürseniz gözler üzerinizdedir kara kara size bakıyorlardır. Benim düğünüme niye gelmedin der gibi. Bu tür davranışlarda bulunanlar cahil, seviyesiz insanlardır. Bu insanlarla aslında çok sık görüşmek de doğru değildir. Ancak doğru yolu bulmaları için dua edebiliriz. Ne kadar da sevgiden, hoşgörüden uzaklaşmışız. Ne kadar da insanları rakip gibi görmeye başlamışız. Ne kadar da sünnetten uzaklaşmışız.

Var Edenin Adıyla İnsanlığa İnen Nur

Efendim, Dünyaya teşrif edeli 15 asır oldu. Kimse senin kadar anılmadı, kimse senin kadar insanlık üzerinde böyle etki yapmadı. Adın her anıldığında zevkle Sallallahu Aleyhi Vesellem deriz. Sen alemlerin sultanı gönlümüzün tacısın. Efendim, Bu kör kelime hazinemizle seni anlatmak istiyoruz fakat biliyoruz ki seni anlatmak öyle beş on cümleyle mümkün değil. Yazıyı bize yazdırana andolsun ki yazı da kalem de  her ne kadar beceremeseler de seni yazmaktan zevk duyuyor. Sana birkaç satır yazmanın verdiği mutlulukla gözyaşı döküyor. Efendim, sana yaşadığımız zamandan biraz bahsetmek isterim; Efendim, Hani sen demiştin ki "Öyle bir zaman gelecek ki imanı gönülde tutabilmek tıpkı elinde köz tutmaya benzeyecek" sanırım o devir bizlere nasip oldu. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki dünyanın öteki ucunda olandan bile haberdar olabiliyoruz. Dünyanın dört bir yanında ebu cehiller var, Kardeşlerimizi birbirine düşürmüş onların güçlü olmaması için birbirleri ile düşman olması için elinde

İlluminati nedir?

Illuminati, (çoğul bir sözcük olup tekili Latince: illuminatus, Türkçe: aydınlanmış) tarihteki adıyla Bavyeralı Illuminati, Rönesans döneminde 1 Mayıs 1776'da kurulmuş gizli bir cemiyet. Modern İlluminati; zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni'ni sağlamak amacıyla hareket eden, monarşileri yıkmayı, dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği sonlandırarak sosyal düzeni alt üst etmeyi planladığı öne sürülen; ancak faaliyeti ve varlığı kanıtlanamamış bir topluluktur. Bazı komplo teorisyenleri, İlluminati üyelerini ışığın insanları ya da aydınlanmışlar olarak addetmektedirler. Topluluğun kuruluş amacı cehaletle, baskıcılıkla ve kilisenin dogmalarıyla mücadele etmekti. Her ne kadar asıl amaç, aydınlanarak dinsel dogmalardan uzak, hür düşünceyi ve Newtoncu pozitif bilimin önünü açmak idiyse de, gizli siyasi amaçları olduğu öne sürülerek dünya siyaset tarihinin belki de zaman içerisinde üzerine en fazla komplo teor

Hazır mıyız?

Gün geçmiyor ki birisi ölmesin, ölüm haberi duymayalım. Peki bizim başımıza geleceğini hiç düşünüyor muyuz? Yanımızda götüreceğimizi hazırladık mı? Hazırda birşeyler var mı? Şöyle bir düşünelim. Valizler dolusu paramız olsa, evimiz, sıcak yuvamız, arabamız... herşeyimiz var birden Azrail (AS) gelir ve der ki hadi gidiyoruz. Ona diyemeyiz ki daha yapacak işim var, azıcık daha bekleyebilir miyiz diye. O geldi mi biz artık gitmiş olacağız. Evimiz, arabamız, sıcak yuvamız hepsi geride kalacak. Arabamız otoparkta, giysilerimiz dolapta kalacak. Yakınlarımız bizi kabre kadar götürecek. Eğer sonrası için birşeylerimiz yoksa ne kadar hata ettiğimizi anlamak için çok geç olacak. O sonsuzluk için bir namazımız, bir orucumuz yoksa  ne kadar kendimize yazık etmiş olacağız. Ahiret için azık olarak yapılan iyilikler, kıldığımız namazlar, tuttuğumuz oruçlar verdiğimiz sadakalar, yaptığımız bir hayır, yetiştirdiğimiz bir evlat... olacak. Gerisi hep bu dünyada kalacak. Dünyalar kadar mülkümüz olsa d

Namazda ve Duada Esnenir mi?

Esnemek kısaca Uyku, yorgunluk veya can sıkıntısı halinde, elde olmadan, ağzın kendiliğinden açılarak, uzunca bir nefes alıp verme hali. Bu hal bir bakıma, dalgınlık ve gaflet haline benzer. Birine karşı esnemek: Aşağılayarak sıkıldığını açıklamak anlamına gelmektedir. Şimdi Namaz kılarken esneyen bizlere soruyorum: En sevdiğimiz olması gereken Yaratıcımıza karşı en yakın olduğumuz an namaz anıdır. Namazın da secde hali. İnsan olarak sevdiğimiz birinin yanında gözümüzü daha açarız, onunla muhabbet etmekten zevk alırız, onun yanından yarılmak istemeyiz. Dikkat ettiniz mi çok sevdiğiniz birinin yanında hiç esner miyiz? Esnemeyiz. Çünkü pür-dikkat ona kendimizi veririz. Onun muhabbetiyle dolarız. İşte böyle bir durumda ne namazda ne duada ne de diğer işlerimizi yaparken esnememeliyiz. Esnemek o işin ciddiyetini yok eder. Hem en sevdiğinin karşısında duracaksın hem de esneyeceksin! Üzgünüm, bu senin sevdiğine verdiğin değerin ne kadar olduğunu belirtir. Sen birşeyler anlatırken karşın

Kadınlar günü

8 Martta dünya kadınlar günü kutlanıyor. Biraz araştırdım ve neden kutlandığına dair birkaç bilgiye ulaştım. Bizde bayram gibi kutlanan kadınlar günü aslında kadınlara yapılan eziyetlerin ve bir ürünmüş gibi satılmalarının ardından iadei itibar gibi görünen bir gündür. Bu günde kutlama yerine yas yapılsa sanırım daha yerinde olacaktır. O çağdaş bildiğimiz Avrupa, Amerika yıllarca kadınlara hor baktı. Kullandı. Sonra da bir gün çıkarıp bakın sizler için bir gün kutluyoruz denildi, bizi affedin. Şimdilerde durum farklı mı? Hayır! yine kadınlar satılıyor, ürünlere güzellik olarak ekleniyor ve pazarlanıyor. Bu durumdan şikayetçi olan da pek yok gibi. Bir otomobil reklamında, bir şampuan reklamında bir giysi reklamında hep kadınlar kullanılır. Çünkü kadınların çekiciliğini kullanırlar. Kadınlardaki bu çekicilik onların bir ürünmüş gibi kullanılmalarına neden oluyor.  Bakın bu şimdiki bizim(!) ve gelişmiş Avrupalının kadını. Bir de madalyonun diğer kısmı var. Burada da İslamiyet var. İs

Allah Yoktur[!] diyen öğretmen

Geçen gün bir sohbette dinledim ve sizinle paylaşmak istedim. Sohbette bir öğretmenden bahsedildi. Öğretmen çocuklara diyor ki: "Çocuklar beni görüyor musunuz?" Çocuklar: "Evet" derler. Öğretmen: "Varım ki görüyorsunuz", "Peki Allah'ı görüyor musunuz?" Çocuklar "Yok" derler, "Tabi göremezsiniz çünkü yok". Bir öğrenci duruma müdahale etmek ister ve öğretmenden söz ister. Öğretmen de söz hakkı verir. Çocuk tahtaya kalkar ve öğretmenini göstererek konuşur. "Arkadaşlar Öğretmenimi görüyor musunuz?", Çocuklar "Evet görüyoruz". derler, Çocuk "Var ki görüyorsunuz. Peki aklını görüyor musunuz?", Çocuklar "Hayır." derler.  Çocuk: "Yok ki o yüzden görmüyorsunuz" der.

Eskiden,,, Yeniden,,,

Eskiden yırtık-pırtık, yamalı, kalın dikişli giysileri fakir kimseler giyerdi. Şimdi Zenginler... Eskiden ahşap, kerpiç evlerde fakirler otururdu, şimdi Zenginler oturuyor, fakirleri beton evlere hapsetmişler. Acaba zenginler mi fakirleşiyor yoksa fakirler mi zenginleşiyor?

Can Nedir?

Hiç düşündünüz mü Can nedir diye? Hemen her şeyi sorgulayan bir yapıya sahip olan insan olarak canın nasıl bir şey olduğunu hiç düşündünüz mü? Sözlükte "İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık" diye tabir ediliyor. Kainatın, dünyanın, bitkilerin, hayvanların, insanların, mikroorganizmaların... hepsinin canı var. Bir insan düşünün hareket eden, konuşan, koşan... Bu hareketleri yapan can'lıdır, bir canı vardır. Bir de bunları yapamayanı düşünün can'sız, ölü. İşte can, ruh ile bedeni birleştirendir. Bir birleştiricidir. Can öyledir ki bazen üzülür, bazen sevinir, bazen korkar... Bunları can olmazsa beden yapabilir mi? Beden maddesel bir varlıktır, ancak ona söyleneni yapar. Eğer görüyorsak, işitiyorsak bir canımız var demektir. Bedenimize yol verendir can. Hani hamilelere bazı yörelerde iki canlı derler, evet öyledir. Çünkü içinde ikinci bir can taşıyordur. Bir varlık taşıyordur. Şimdi sorarım size can'ı görebiliyo

Birazcık materyalist miyiz?

Materyalizm anlam olarak: varolan her şeyin maddi olduğunu, her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren felsefi kuramıdır. Dolayısıyla herşeyi madde olarak görüp hiçbir metafizik kuramı kabul etmezler. Genel kültür olarak bizlerde inancımız gereği madde bağımlılığından uzağız. Herşeyi maddesel olarak tarif edemeyiz. Yani doktor bir hastaya 3 günlük ömrün kaldı dediğinde tamamdır iş bitti. materyalist anlayışla o insanın yaşamasına imkan yoktur. Ama aynı insan doktorun böyle demesine rağmen hala hayattaysa buna da doktor bir yanlışlık yaptı derler. Ama bize göre Allah nasip ettiği kadar yaşayacaktır o insan. Allah'ın bir lütfuyla belki de o hastalığı da yenebilir. Bunu hiçbir fizik ya da kimya kanunu ile açıklayamazsınız. Bu tür olayları çokça dile getirebiliriz. Fakat nedense şehirleşme ve hatta apartman kültürü sayesinde biz de yavaş yavaş materyalist bir yapıya giriyor gibiyiz. Apartmanda komşum

Değişik Bir Yılbaşı

Yılbaşı denince herkes eğlenmek, piyango, hediye gibi şeyler düşünür oldu. Pek çoğu saat 00.00 olunca çılgınca eğlenmek peşinde geziyor. Sanki Türk milletinin yapısı Avrupalılaştı da bizim haberimiz yok. Bulunduğum yerde bir sürü havai fişek atıldı saat tam gece yarısında. Bu gece ile kırmızı rengini de özdeşleştirmişler. Noel baba kırmızı giyiniyor. Bir de açık kadınları anlatmak için yine kırmızı kullanıyorlar, bir nevi erotizm yaşatmak için bu geceyi bayağı iyi kullanıyorlar. Bizim halkımız da saf saf birilerinin emellerine alet oluyorlar. cumartesi gecesi eve giderken gördüğüm kadarını size anlatayım. Her tarafta alışveriş çılgınlığı kuruklar o biçim, trafik dersen çıkmazda. Sahil boyundan ilerleyip giderken de oradaki evlere bakıyorum, evlerin içinde neredeyse evin içini tamamen kaplamış çam ağaçları. Işıklı ve süslü, yılbaşını bekleyen zavallı çam ağaçları. Yılbaşı için bekletiliyor, sonra çöpe atılacak bir çam ağacı. Bu işten en çok bu işi pazarlayanlar karlı çıkıyor. Televizyo