Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yine Aynı Senaryo

Biz Türk Milleti hiç akıllanmayız değil mi? Sürekli aynı hataları yapıp duruyoruz. Aynı dairede dönüp tekrar baştan aynı tuzağa düşüyoruz. Çok merak ediyorum ne zaman fark edeceğiz bu tuzakları. Müslüman diye geçinip kafamıza uymayan diğerleri ile sürekli çekişme peşindeyiz. Birisi çıkıp diyor ki o hoca İsrail'e yardım ediyor. ABD'den emir alıyor. Diğer biri diyor ki dış kaynaklardan para alıyorlar. Bir başkası diyor ki Hükümete karşı savaş açmışlar. Bir başkası başka şeyler söylüyor. Sürekli veryansınlar, vatanına milletine düşman gibi göstermeler. Bir deli kuyuya taş atmış değil 40 binlerce akıllı! çıkarmaya çalışıyor ama çıkmıyor. Çünkü her akıllı o kuyuyu deştikçe yara derinleşiyor, derinleştikçe de acısı büyüyor. Aklısıra akıllı davranıyorlar. Bir hizmet ettiklerini sanıyorlar. Birilerini karalamak onlara çok hoş geliyor. Yapılan iftiralara öyle derinden inanmışlar ki gerçeğini görseler belki de bu kadar inanmazlardı. Aslında bu iftiralar içlerinde diyemediklerini gü

Çocuğumun okula kayıt yaptırmak macerası

Bu yazdıklarımda işini hakkıyla yapan öğretmenleri müstesna tutuyorum. Bu dönemin başında çocuğumu okula yazdırmak istedim. İşimiz gereği farklı bir okula yazdırmam gerekiyordu. Fakat normal şartlarda bunu yapmak imkansız bir durumdu. Biz de çareyi taşınmakta bulduk. Bu arada da gideceğimiz okulun müdürüyle de görüştük. "Tamam dedi, kayıtlar bitsin, haytaya gelirsiniz sizin de kaydınızı alırız.". Biz de bu arada taşınma işlemini hallettik. Sonra geldik okula kaydımızı yapmaya. Bulunduğumuz yer uygun görüldü. Kaydımız alınacağını söyledi müdür. Bazı belgeleri ayarlamam gerekiyormuş onlar için tekrar bir çalışma yaptım. Her müdürle görüşmeye gittiğimde en az 3-4 saat beklemek zorunda kalıyordum. Her içeri giren 20-30 dakika içeride kalıyordu. Sonunda belgeleri tamamladım ve müdürün yanına gittim. Belgeleri verdim kaydımızı yapmasını istedim. Tama dedi. Peki okulumuza ne verebilirsin diye sordu. Ben aslında duymuştum herkesten birşeyler istediğini. Meğer içeri girenlerle sı

Bu Bir Kâbus Olsa Gerek!..

Lise yıllarımda kimi zaman ayakkabı boyacılığı yapar kimi zaman da bir parkta çay satar, dar gelirli sınıfından sayılan aileme destek olmaya çalışırdım. Bir gün elimdeki çay tepsisini bir yere mi çarptım fazla mı salladım bilemiyorum, bir bardağı düşürüp kırmıştım. Çay ocağının ustası öyle sert bakmıştı ki yüzüme, adeta yerin dibine sokmuştu beni onun nazarları. Sonra azar işitecek olmuştum ki; mahcup bir sesle “Ben en fazla bir bardak kırdım, sen ise kalbimi yaraladın; bari onu parçalama be ustam!” dedim. Senelerdir Türkiye’den uzaktayım; “usta” sözünün şimdilerde nasıl algılandığını, zemm mi yoksa medih mi kabul edildiğini iyi bilmiyorum. Şayet kaba düşmeyeceğine inansaydım bugünlerde de aynı sözü tekrar ederdim:“Kalblerimizi kırdın, bari paramparça etme be usta!” Nasıl demezsin ki; sevdiğin, kendisi için dua dua yalvardığın, televizyonda gördüğünde ağabeyini görmüş gibi inşirah duyduğun bir insan sizin hakkınızda “para tatlı, kara propaganda, rantçı, komplocu, karşı taraf, nankör

Çocuklar ve Öğretmeler

Pek çok ailenin çocuğuyla ilgili en büyük sorunu hiç ders yapmıyorlar oluyor. Niye yapsınlar ki? Ders yapmak kadar zor ve heyecansız işi kim yapmak ister. Üstelik Televizyonda onca güzel çizgi filmler varken. Siz olsanız eminim siz de  ders çalışmazdınız. Bu kadar sizi etkileyen durum karşısında. Hele bir de öğretmenleri diktatörse. Eski model olmuş yeni nesle ayak uydrmuyorsa gel de sen o dersi dinle ve öğretmenini sev. Olur mu öyle şey. Çağ değişti, teknoloji değişti, çocuklar değişti. Eğer öğretmenler de değişmezse o zaman çook büyük sorun var demektir. Öğretmen ile öğrenci arasındaki uçurum gittikçe büyür ve aşılmaz bir hale gelir. Bu sadece öğretmenle kalmıyor, anne baba da aynı şekilde kendisini çağa uydurmak zorunda. Teknoloji her anımızda olduğundan çocuklarımızı etkileyerek eğitimini vermeliyiz. Şimşek Mc Queen gibi gibi hızlı olmalıyız. Keloğlan gibi zeki olmalıyız. Bir Caillou gibi meraklı olmalıyız. Yoksa ne bizden öğretmen ne de anne baba olur haberiniz olsun. Eğer

Kalplerden Allah Korkusu Silinince....

Yaşlılarımızdan duyduğumuz onlarca hikaye vardır. Bizlere şehir efsaneleri gibi geliyorlar. Eskiden yaşananlar şimdilerde bize bir rüyaymış, hayalmiş gibi geliyor. En basitinden bir köylü tanımadığı biriyle alışveriş yapıyor aldığı bir ihtiyacının parasını sonra vereceğini söylüyor, günü geldiğinden de gidip parasını ödüyor. Biz şimdi olsak deriz ki saçmalık, öyle iş mi olur? Parası yoksa almasın. Ya da senet imzalatır, kredi kartıyla ödemesini yaptırırız. Bir keresinde Sultan Fatih tedbiri kıyafetle sabahtan birkaç bir dükkana gider ve bir kilo bal ister satıcı istediğini verir. Sonra Bir de başka birşey ister. Bu sefer satıcı der ki: Elhamdülillah ben siftah yaptım şimdi, karşı komşum henüz birşey satmadı, siftah yapmadı bugün. Sen bu alacağını oradan al. İşte bu tür olaylar bize ne kadar şehir efsanesi gibi gelse de aslında bunların hepsi insanların içindeki Allah sevgisinden geliyor. Şimdilerde o kadar materyalist olmuşuz ki her yaptığımızı birinin kontrol etmesi gerekiyor. Acab

İnternet üzerinde yapılan anketler ne kadar güvenilir?

Seçim yaklaşıyor internet üzerinden yapılan anketler çoğalacak. A partisi, B partisi, herkes birini öne çıkaracak, anketler yapılacak. Peki bu anketlere ne kadar güvenebiliriz? Şöyle açıklayalım: Anketler internet üzerinde iki ana grupta yapılabilir ilki Herkese açık anketler ikincisi sadece üyelerine özel anketler. İlk ankette güvenilirlik olayı daha zayıftır. Oy kullanan ziyaretçiler çeşitli yöntemlerle birden çok oy kullanabilirler. İP adreslerini değiştirerek oy kullanmak oldukça yaygın yapılan bir sahtekarlıktır. Bu anketler ya İP kontrolü ya Cookie kontrolü yaparlar. Ya da her ikisini bir arada yaparlar. Ancak Çerezler (Cookie) ayarları silindiğinde ve de ip adresi değiştirildiğinde yeniden oy kullanılabilir. İkinci grup anketler birinci gruba göre çok daha güvenlidir. Çünkü kullanıcılarla anket ilişkilidir. Bir kişi ikinci kez oy kullanamaz. ve böylece oylar tekil sayıda kalır. Burada şuna da dikkat etmek gerekiyor. Eğer bir site taraflı anket yapmak isterse siz istediği

Günaydın çocuklar, SAĞOL!

Bugün oğlumu okula bıraktığımda daha yeni toplanıyorlardı. Herkes sıra olduktan sonra Müdür çocuklara - Günaydın çocuklar. Dedi Çocuklar hep bir ağızdan; - Sağol. Dediler. Sonra Yine müdür: - Nasılsınız? Dedi. Çocuklar; - Sağol. Dediler. .... Yani çocuklara ne derseniz deyin -sağol- diyecekler. - Oğlum dersler nasıl? - Sağol, - Adın ne - Sağol... Öyle yetiştiriliyorlar, sanırım askerde de aynı problem var. Üstelik bunu öğretmenlerin yapması çok garibime gitti. Ben yapsam, başkası yapsa güler geçerim, ama öğretmelerin böyle yapması hiç de iç açıcı değil.

Bir Sohbet hikayesi

Bir arkadaşım anlattı, Kalp gözü açık bir kişi bir rüya görür; Rüyasında Konya'da bir adam evine gelenlere çok ikram eder onlara sohbet verirdi. Her sohbette misafirlerine mutlaka kendisi ikramda bulunurdu. Çayı, pastayı ikramda ne varsa hepsini kendisi getirir, kimseden de şunu getirir misin diye de bir istekte bulunmazdı. Bir gün eve çok güzel ve genç birisi geldi. İlk kez geldiği için onunla biraz sohbet ettiler, ev sahibi ona da ikramlarda bulundu. Sonra sohbete başladılar. Sohbet bittiğinde herkes evine gitmek için hazırlandı. yeni gelen arkadaş da ev sahibini kucakladı ve bir dahaki sefer benim evimde sohbet edelim dedi. Ev sahibi adam teklifi kabul etti ve adresini aldı. Öylece ayrıldılar. Sonraki bir akşam arkadaşlarla buluştular ve o yeni adamın evine doğru yola çıktılar. Yol gittikçe uzak oldu, Konya'nın dışına çıktılar. Arkadaşlarından bazıları dedi ki çok uzakmış o kadar biz gidemeyiz, geri dönüyoruz. Onlar geri döndü. Yanında 4-5 kişi kaldı. Beraberce yola deva

Çocuklarımızın hayatımızda ne kadar yeri var?

Çok sevdiğimiz çocuklarımız hayatımızın bir parçasıdır. Onlar evin bereketi, neşesidir. Eve gelince gözler ilk onları arar. Bir baba demesini, bir anne demesini çok isteriz. Kucağımıza alır severiz, onlarla oynar günün yorgunluğunu üzerimizden atarız. Onlarla biz de çocuk oluruz. Çocuklarımızı bu kadar sevmemize rağmen evde birşeylerin eksik olduğunu hiç düşündünüz mü? Severiz, oynarız, özleriz bunlar güzel, peki bir lavaboya gittiğini düşünün musluğu açmak için biraz gayret gerek, boy kısaysa anneden babadan yardım gerek, Sonra havluyu almak için biraz sıçraması lazım hop bir-iki ve havlu elinde. sonra havluyu yerine koyamaz. Çıktık mutfağa geldik. Yemek yiyecek, ama masa ona göre değil yemeklere uzanamaz. Oradan yatak odasına geçtik, yatak yüksek ona göre değil. tırmanarak yatağına çıkar. Velhasıl çocuklarımıza gereken yeri hayatımızda sadece severek vermeye çalışıyoruz. Aslında bunda evleri planlayanların pazarlayanların da suçu var. Mesela lavabo o kadar yüksek olmayabilir. El

İngiliz Oyunu

Geçen gün bir film izledim. Filmde bir İngiliz komutan sömürgesinde bulunduğu bir ülkede insanları köle olarak alıp gelişmiş ülkelere götürüp satıyordu. İnsanları afyon içirerek bağımlı hale getiriyor, sonra da istediğini yaptırıyordu onlara. Onun gözünde insanları zerre kadar değeri yoktu. O kendi milleti uğruna diğer milletleri yok pahasına katledebilirdi. Öyle de yapıyordu. Bir gün kızına bir vali talip oldu, kızı o valiyi istemedi. Ama komutan kızına şöyle dedi "Bir sabah bakmışsın ki vali ölmüş, kim bilir neden öldü". Aslında bu olay çok şeyi anlatıyor. Gerekirse kendi kızların bile vatanları uğruna satabiliyorlar. Yani çok sevdiği kızını bile bir kalemde silebiliyor. İşte bu izlediğim film aslında yüzyıllardır İngilizlerin yaptıklarını kısaca anlatmış Onlar sadece kendi çıkarları için çalışırlar. Çıkarlarına ters olan herşeye karşıdırlar. Bunun için ne gerekirse yaparlar. Bir İngiliz ile Türk arasındaki fark burada belli ediyor kendini. Türkler gittikleri yerlere

Bu yol çıkmaz sokak

Bir grup eli maşalı kişiler bir kaç ağacı bahane ederek eylem yaptı. sonra Polisin dengesiz davranışı işi daha da çıkmaza soktu. Uzun süredir birilerinin yapamadığını şimdi sosyal medya aracılığı ile yapmak isteyenlerin eline koz verildi. Kimin umurunda gezi parkı, hayatında hiç gitmişler mi gezi parkına? Şimdi onun için eylem yapıyorlar. Halk galeyana gelmez diyorduk ama geldi, Sporu işin içine katarak işi iyice alevlendiriyolar, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş taraftarları sosyal paylaşımlarda gaza geliyor ve olan bütün ülkemize oluyor. Uyanmak lazım bu uykudan. Bir de diyorlar ki medya sessiz bu işe, bence medya en iyisini yapıyor. Halkı gaza getirmek, hiç suçu olmayan saf/temiz insanları da bu işin içine sokmak isteyenler var. Umarım medyanın bu tutumu devam eder. Dikkat edilirse bu kampanyayı destekleyenler genelde sol görüşlü kişiler, bir de kendilerine aydın(!) denilen bir avuç kişilik. Birisi diyor ki "ben de başörtümle burdayım" e rahatsz ediyorsa çıkar bari.

Ey Türk Gençliği

"Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî men

Bugün 18 Mart

Bugün 18 Mart bugün ne sevgililer günü ne de başka birşey günü. Bugün Bir ulusun yeniden şahlanışı makinelere karşı bedenlerin nasıl karşı koyduğunun gösterildiği bir gündür. Bugün bir insanın dünyanın kaderini değiştirdiği gündür. Onlar eğitimlisinden eğitimsizine, batılısından doğulusuna herker tek yürek olarak sadece vatanlarını düşmandan korumak için ölüme yürüdüğü Arslanlardır. Onlar Akif'in ifadesiyle Bedrin Arslanları'dır. Kimisi elinde yeni doğmuş çocuğunun saç telleriyle şehit düşmüş, kimisi arkada bir mektup bırakarak "Ben öleceğim şu kişiden şu kadar para almıştım hakkını helal etsin" der, kimisi "Ben şu kişiye şu kadar para vermiştim, onu göremeden ölebilirim ona hakkımı helal ettim " der. Kimisi saçındaki kına ile anılır, kınalı kuzular gibi vatan için kurban edilmeye gelmiş, her adım başı ayrı bir ruh ayrı bir hikaye ile bize bugünleri bırakmışlar. Evet bugün 18 Mart Çanakkale'de yatan şehitlerimizin ruhu şad olsun, Bugün onların kazandı

Yasak mı özenti mi?

Geçen gün bir etkinliğe katıldım. Etkinlik, Zararlı maddelerle mücadele için yapılan ve Yeşilay-Fatih Kent Konseyi ortak bir çalışmasıydı. Çok güzel bir çalışma olmuştu, çalışmada öncelik sigara olmak üzere zararlı alışkanlıklar hakkında güzel bilgiler veriyordu. Etkinliğin öncelikli konukları gençlerdi. Okulların yeşilay gruplarından gelmişlerdi. Birçok önemli kişi konuşma yaptı. Kaymakam, Belediye Başkanı vs. Herkes zararlı alışkanlıklar hakkında kendi çapında bilgi verdi. Benim asıl ilgimi çeken şu oldu. Olumsuz bir durum/davranışı anlatırken bu durum veya davranışın ismini olabildiğince az kullanmak çok önemlidir. Zira çoğu zaman böyle durumlarda ters tepki yapabilir. Burda da aynı durum vardı. Sigara hakkında bilgi veriliyordu. Sigaranın zararlarından bahsedildi O kadar ki gecede en çok konuşulan kelime sanırım sigara oldu. Aslında sigaranın zararından bahsederken bir taraftan da reklamını yapmış oldular istemeyerek. Umarım böyle (bence) yanlışlar sıkça yapılmaz.