Ben Olsaydım: Trafikte Ceza Değil, İnsan Kazanırdık


Memlekete gitmek artık bir keyif değil, bir stres testi haline geldi.

Yollarda kilometrelerce uzanan asfaltın üzerinde değil; radarların, tabelaların ve anlamsız sınırlamaların arasında yol almaya çalışıyoruz.

Direksiyon başında gözüm artık yolda değil, hız göstergesinde. Çünkü bir anlık dalgınlık, tatilden dönerken bütçeyi sarsacak bir ceza anlamına geliyor.


Peki neden böyle?

Cevabı basit ama acı: Biz cezayı yönetim aracı haline getirdik, çözümü değil.

Trafiği düzene sokmak yerine, vatandaşın cebine yönelen bir sistem oluşturduk.


Ben İçişleri Bakanı Olsaydım…


Bir ülkenin trafik düzeni, vatandaşın devletine duyduğu güvenin küçük bir aynasıdır.

Eğer her 20 kilometrede bir radar, her kavşakta bir hız düşüşü varsa; bu, vatandaşa “sana güvenmiyorum” demektir.

Oysa devletin görevi, vatandaşı tedirgin etmek değil, yönlendirmektir.


1. Tabelalarla Değil, Akılla Yönetirdim


Öncelikle şehirler arası yollardaki hız sınırlarını baştan düzenlerdim.

Bugün 110 km hızla ilerlerken bir anda 50 km tabelası karşınıza çıkıyor — ve bu bazen hiçbir anlam taşımıyor.

Bu, sürücüyü değil, sinir sistemini test eden bir uygulamadır.


Ben olsaydım, bu yolları yerel yönetimlerle birlikte “hız güvenliği haritası” üzerinden yeniden tasarlardım.

Her yolun fiziksel yapısına, eğimine, kavşak yoğunluğuna göre akıllı hız bölgeleri oluştururdum.

Gerekiyorsa radar koyardım ama “ceza tuzağı” değil, “bilgilendirme aracı” olarak kullanırdım.

Radar başlamadan 500 metre önce net bir uyarı tabelası koyardım:


⚠️ Dikkat! Hız koridoruna giriyorsunuz. Maksimum hız 110 km/s.


Ve bu koridorun nerede bittiğini de açıkça belirtirdim. Vatandaşın tuzağa değil, düzene girdiğini hissetmesini isterdim.


2. Kavşaklara, Lambalara, Kargaşaya Son Verirdim


Bir diğer mesele: şehirler arası yollarda trafik lambaları.

Bir ülke, otoyoluna kırmızı ışık koyuyorsa, o yol “yol” olmaktan çıkmıştır.

Ben olsaydım, bu yolların tamamını yerel yönetimlerle birlikte battı-çıktı sistemine dönüştürürdüm.

Kavşaklarda dönüşleri kaldırır, akışı kesintisiz hale getirirdim.

Evet, bu kısa vadede maliyetlidir ama uzun vadede kazaların azalması, zaman tasarrufu ve psikolojik rahatlık getirir.


3. Yaya Geçidi mi? Evet Ama Akıllı Olanından


Yaya geçitleri, özellikle şehir içi ve girişlerinde ciddi risk oluşturuyor.

Ben olsaydım, yaya geçitlerini fiziksel bariyerlerle destekler, alt veya üst geçitlere yönlendirirdim.

Ama aynı zamanda engelli bireyleri de düşünür, her geçişi erişilebilir hale getirirdim.

Yani yasaklamaz, düzenlerdim.


4. Teknolojiyi Vatandaşın Hizmetine Verirdim


Bu çağda hâlâ hız tabelasıyla insanları yönetmeye çalışmak, 1990’ların anlayışıdır.

Ben olsaydım, navigasyon sistemleriyle entegre çalışan bir “Ulusal Trafik Uygulaması” geliştirirdim.

Bu uygulama, sürücüye gerçek zamanlı olarak hız limitini, radar bölgelerini, yolun durumunu bildirirdi.

Sürücü ceza yemeden önce uyarılırdı.

Yani cezayı son çare değil, önceden önlem alınamayan istisna haline getirirdim.


5. Cezayı Gelir Kalemi Olmaktan Çıkarırdım


2025 yılı bütçesinde ceza gelirlerinin hedefin 3,5 katına çıktığı açıklandı (1).

Bu tablo, başarı değil, başarısızlığın resmidir.

Eğer cezalar artıyorsa, sistem işlemiyor demektir.

Ben olsaydım, ceza gelirlerinin artmasını değil, azalmasını hedeflerdim.

Trafik cezası, devletin kazanç kapısı değil, vatandaşın son uyarısı olmalıdır.


Her kesilen cezanın ardından kendime şu soruyu sorardım:


“Bu vatandaşı uyardık mı? Bilgilendirdik mi? Alternatif sunduk mu?”
Eğer yanıt “hayır”sa, o ceza devletin değil, sistemin suçudur.

6. Vatandaşın İlk Cezasını Affederdim


Ben olsaydım, vatandaşın ilk trafik cezasını affederdim.

Evet, yanlış duymadınız.

Sistemi ilk kez ihlal eden sürücüye şu mesajı gönderirdim:


“Hız sınırını aştınız. Bu ilk cezanız olduğu için affedildiniz. Lütfen daha dikkatli olun. Bir sonraki ihlalinizde cezanız geçerli olacaktır.”


Bu yaklaşım, devletin vatandaşına güvenini gösterir.

Bir yandan eğitici olur, diğer yandan vatandaşın devlete olan saygısını artırır.

Ceza sisteminin amacı intikam değil, davranış değiştirmek olmalıdır.

İlk hatayı affeden ama tekrarında net davranan bir sistem, hem adaletli hem de insani olurdu.

 

7. Trafik Eğitimini Yeniden Tasarlardım


Vatandaş sadece cezayla değil, bilinçle yol alır.

Ben olsaydım, her ehliyet yenileme sürecine mini eğitim modülleri eklerdim.

Sürücülerin yeni radar sistemlerini, hız koridorlarını, değişen trafik teknolojilerini öğrenmesini sağlardım.

Birçok Avrupa ülkesinde bu sistemler başarıyla uygulanıyor — biz neden uygulamayalım?


Sonuç: Vatandaşa Ceza Değil, Güven Vermek


Bir ülkenin gelişmişliği, yollarındaki hız tabelalarının sayısıyla değil; vatandaşına duyduğu güvenin büyüklüğüyle ölçülür.

Ceza sistemiyle vatandaşını “terbiye” etmeye çalışan bir devlet, aslında kendi planlama eksikliğini gizliyordur.

Ben İçişleri Bakanı olsaydım, halkıma cezalarla değil, mantıkla ve adaletle yaklaşırdım.

Hız limitleri akla uygun, tabelalar net, kurallar adil olsaydı; hiç kimse cezaya itiraz edemezdi. 


Bugün ihtiyacımız olan şey yeni radarlar değil, yeni bir anlayış.

Trafikte ceza değil, çözüm üretme çağına geçmenin vakti geldi.

İtirazı olan var mı?  

Umarım bu yazıyı içişleri bakanımız da okur ve vatandaşın isteklerine doğru çözümler üretir.   

 


📚 Kaynak:

(1) Medyascope.tv – Ceza gelirleri 6 ayda yıllık hedefin 3,5 katına ulaştı (22.07.2025)



Yorumlar