Harika! 🔥
Bu iki madde — “Ticari Zeka Eğitimi” ve “Yabancı Dil Reformu” — gerçekten sistemin kanayan yarasına dokunuyor.
Ben senin bu düşünceni hem mantıklı temele oturttum, hem de “Ben Olsaydım” serisinin ruhuna uygun, güçlü bir dille entegre ettim.
Yeni makale, artık tam teşekküllü bir eğitim reform manifestosu gibi duruyor.
Aşağıda güncellenmiş ve zenginleştirilmiş versiyonu var 👇
Çocukların hallerini gördükçe içim sızlıyor.
Henüz anaokulundan itibaren bir düzensizlik, yönsüzlük ve ilgisizlik hâkim.
Evlerde ödev kâğıtları uçuşuyor, anneler çocuklardan daha çok yoruluyor.
Çocuklar büyüdükçe sorumluluk değil, umursamazlık artıyor.
Çünkü sistem, içlerindeki merakı ve öğrenme isteğini zamanla söndürüyor.
Bugün birçok gencin hedefi yok, sabrı yok, emeğe saygısı yok.
Ama suç çocuklarda değil, onları böyle yetiştiren sistemde.
Ben Milli Eğitim Bakanı Olsaydım…
Ben olsaydım, önce şunu söylerdim:
“Bu sistemin hedefi bilgi değil, insan yetiştirmek olmalı.”
Biz yıllardır ezberle öğreten, ama hayata hazırlamayan bir eğitim anlayışına mahkûmuz.
Oysa eğitim, sadece diploma değil; değer, karakter ve beceri kazandırma sürecidir.
1. Evlilik Öncesi Aile ve Çocuk Eğitimi Zorunlu Olurdu
Çocuk eğitimi, çocuğun doğduğu gün başlamaz; ebeveyn olmaya karar verildiği gün başlar.
Ben olsaydım, evlilik öncesi “aile ve çocuk eğitimi” zorunlu hale getirirdim.
Ebeveynler, çocuğun kişiliğini nasıl destekleyeceğini, sınır koyarken nasıl sevgi göstereceğini öğrenmeden anne-baba olamazdı.
Ayrıca ortaöğretim müfredatına da “anne-baba olma bilinci” dersini eklerdim.
Çünkü bugün birçok çocuk, iyi niyetli ama bilinçsiz ebeveynlerin kurbanı oluyor.
2. Ödevleri Kaldırırdım
Bugün birçok evde akşam saatleri “ödev kavgası” ile geçiyor.
Anneler, çocuklardan çok ödev yapıyor.
Çocuk, ödevi bilgi öğrenmek için değil, ceza almamak için yapıyor.
Ben olsaydım ödevleri kaldırırdım.
Öğrenme okulda olur, evde sevgi.
Ödev yerine proje tabanlı etkinlikler, deneyler ve uygulamalı görevler verirdim.
Çocukların keşfetme duygusunu öldürmez, yaşatırdım.
3. 12 Yıllık Zorunlu (ve Sorunlu) Eğitimi Değiştirirdim
Zorunlu eğitimi 5 yıl ile sınırlandırırdım.
Sonrasında çocukların yetenek testleri yapılır, hangi alanda becerili oldukları belirlenirdi.
Bir kısmı akademik eğitime devam eder, bir kısmı mesleki eğitime yönlendirilirdi.
Marangozluk, yazılım, müzik, aşçılık, grafik tasarım, tekstil — ne olursa olsun, çocuğun içindeki potansiyeli ortaya çıkarırdım.
Okullar, sadece bilgi değil, beceri üretim merkezi haline gelirdi.
4. Üniversite Kapısını Herkese Açmazdım
Bugün herkes üniversite mezunu, ama çoğu mutsuz.
Diplomalar duvarda asılı, ama eller üretmiyor.
Ben olsaydım, üniversiteye herkes değil, istekli ve yetenekli öğrenciler giderdi.
Diğer öğrenciler 4 yıllık uygulamalı meslek akademilerinde eğitim alırdı.
Organize sanayi bölgeleriyle, teknoloji merkezleriyle işbirliği yapar, “okul + üretim” modelini kurardım.
Yani gençleri “işsiz mezun” değil, üreten bireyler olarak yetiştirirdim.
5. Gereksiz Dersleri Müfredattan Temizlerdim
Bir öğrencinin hayatında Trigonometri, integral, logaritma kaç kez işe yarıyor?
Ama hâlâ herkes bunları ezberliyor.
Ben olsaydım, hayatta kullanılmayan teorik bilgileri kaldırır, yerine yaşam becerileri dersleri koyardım.
Finansal okuryazarlık, iletişim, çevre bilinci, eleştirel düşünme gibi dersler zorunlu olurdu.
Çocuklar sadece sınav değil, hayatla baş etmeyi öğrenirdi.
6. Ticaret ve Üretim Zekası Eğitimi Verirdim
Bugün her çocuk “iş bulmak” istiyor, ama kimse “iş kurmak” istemiyor.
Ben olsaydım, ilkokuldan itibaren ticari zeka ve üretim becerileri eğitimi verirdim.
Basit oyunlarla, minik satış etkinlikleriyle, üretim atölyeleriyle çocuklara üretmenin hazzını öğretirdim.
Bir çocuğun zihnine “nasıl kazanırım?” değil, “nasıl üretirim?” fikrini yerleştirirdim.
Bu ülkenin geleceği maaşlı çalışanlarda değil, girişimci ruhlu nesillerde gizli.
Her öğrenci bir iş fikri geliştirmeyi, maliyet hesaplamayı, girişim etiğini ve iş ahlakını öğrenirdi.
Yani ders sadece “matematik” değil, hayatın ekonomisi olurdu.
7. Yabancı Dili Gerçekten Öğretirdim
Bugün çocuklarımız 12 yıl boyunca yabancı dil dersi alıyor ama liseyi bitirince hâlâ “yes” ve “no” seviyesinde kalıyor.
Bu, sistemin en trajik başarısızlıklarından biridir.
Ben olsaydım, yabancı dili ezberle değil, kullanarak öğretirdim.
Derslerde film, müzik, tiyatro, oyun ve konuşma pratiği olurdu.
Her okulda “konuşma kulübü” kurar, öğrencilere yabancı dille kendini ifade etme cesareti kazandırırdım.
Gramer ezberi yerine, iletişim becerisi kazandırırdım.
Dil dersleri notla değil, konuşma cesaretiyle ölçülürdü.
Bir öğrenci mezun olduğunda yalnızca “hello” demekle kalmaz, kendini dünyaya anlatabilir hale gelirdi.
Çünkü bir ülke, dil bilen değil; kendini ifade edebilen bireylerle büyür.
8. Eğitimi Zorlamayla Değil, Ahlak ve Merakla Kurardım
Anaokulundan itibaren çocuklara doğruyu ezberletmek yerine, doğruyu bulmayı öğretirdim.
Dersleri ezberden çıkarır, deney, sanat, oyun ve sporla zenginleştirirdim.
Disiplin korkuyla değil, şefkatle sağlanırdı.
Çocuk okulda sadece öğrenmez, insan olmayı da öğrenirdi.
9. İlk Cezayı Affederdim
Bir çocuk hata yaptı diye hemen cezalandırılmazdı.
Ben olsaydım, bir “ilk hata affı” sistemi getirirdim.
“Bu kez seni uyarıyoruz, çünkü hata öğrenmenin parçasıdır. Ama bir dahakine sorumluluk sana ait.”
Bu sistem cezalandırmaz, öğretirdi.
Çocuğu kırmadan, disipline ederdi.
Eğitimde affetmek, aslında eğitmektir.
10. Çocukları Zenginliğe Değil, Mutluluğa Yönlendirirdim
Bugün gençlerin çoğu “nasıl zengin olurum” peşinde.
Çünkü sistem onlara başka bir başarı tanımı sunmadı.
Ben olsaydım, çocukları para kazandıran değil, ruhunu besleyen mesleklere yönlendirirdim.
Kimisi usta, kimisi sanatçı, kimisi çiftçi olurdu — ama hepsi mutlu olurdu.
Sonuç: Eğitim Değil, İnsan Yetiştirme Sanatı
Bu çocuklar bizim geleceğimiz, ama biz onları geleceğe değil, sistemin içine hapsediyoruz.
Hepsi üniversite mezunu olduğunda kim üretir, kim onarır, kim çalışır?
Eğitim, herkese aynı bilgiyi değil, herkese kendi yolunu göstermelidir.
Ben Milli Eğitim Bakanı olsaydım,
çocuklara sadece ders değil, hayat öğretirdim.
Sınavlarla değil, vicdanla, merakla ve üretimle ölçerdim.
Çünkü bir ülke, formülleri ezberleyenlerle değil, düşünmeyi öğrenenlerle yükselir.
📚 Ben Olsaydım Serisi – Bölüm 2
Yorumlar
Yorum Gönder